DİL ÖZELLİKLERİ VE SÖZLÜK

DİL ÖZELLİKLERİ VE SÖZLÜK

SÖZLÜK
(Hazırlayan ve Derleyen: Cemil Şener -Öğretmen-Eğitimci)

BÖLÜM BAŞLIKLARI:
A. KUYUDÜZÜ KÖYÜNDE KONUŞULAN DİL VE DİL ÖZELLİKLERİ
B.  SÖZLÜK - KUYUDÜZÜNDE KONUŞULAN ESKİ KELİMELER SÖZLÜĞÜ
A. KUYUDÜZÜ KÖYÜNDE KONUŞULAN DİL VE ÖZELLİKLERİ
I. BAZI SÖYLENİŞ (DİL) ÖZELLİKLERİ:
1) İlk hecesi K sert ünsüzü ile başlayan sözcüklerde; K harfinin önüne kalın ünlülerden biri geldiğinde, sözcük başındaki K ünsüzü G ünsüzüne yerini bırakır. Örnek:Kavun-Gavun,Kış-Gış,Koyun-Goyun,Kulak-Gulak
2) Tümce sonlarındaki yüklemlerde bulunan –yor ekinin yerine –yu eki kullanılır.
Örnek:
geliyor-geliyi
3) -yoruz ekleri yerine -yu ve –yuk eki kullanılır.
Örnek:
geliyorum-geliyum
geliyorsun-geliyusun
geliyor-(geliyu)
geliyoruz-geliyuk
geliyorsunuz-geliyunuz
geliyorlar-geliyular.
4) -ecek,-acak ekleri ikinci çoğul eki aldığında bu ekler yerine –icük,-ucuk ekleri kullanılır.
Örnek:
geleceğiz-gelicük
Bakacağız-bakıcuk
Koşacağız-goşucuk
Not:-cuk eklerindeki u harfi uzun söylenir.
5) Kelime +olumsuzluk takısı+gelecek zaman eki+soru eki –mi,-mı biçiminde ek almış bir kelimedeki soru ekleri   örnekteki gibi kullanılır. Örnek:gitmeyecek miyiz- gitmiycük mü, koşmuyor muyuz- goşmiycük mü
6) -şık,-şik,-şın ekleri yerine –şuk,-şük,-şun ekleri kullanılır. Örn:bitişik-bitişük, bitişti-bitüşdü, karışık-garuşuk, karıştı-garuşdu, sarışın-saruşun
7) Eylem (fiil) olan kök durumdaki kelimeler -tı,-ti,-tu,-tü ekleri aldığında, bu eklerin yerine –dı,-di,-du,-dü ekleri kullanılır.
Örnek:
kaçtı-gaçdı, geçti-geçdi, uçtu-uçdu, göçtü-göçdü
8) a. Ğ harfinin temsil ettiği ses kelime sonundaysa aynen kalır.
b. Ğ sesi, kelime aralarında ise Kuyudüzü dilinde kullanılmaz, belli belirsizdir. Örnek: Yağmur-yamur (a uzun söylenir.)
9) -di eki almış kelimelerin sonlarında bulunan N ve bazı kelimelerde ortada bulunan N harfinin sesi, Kuyudüzü dilinde söylenirken genizden ve dilin kökü üst damağa değecek şekilde çıkarılan bir sesle söylenir.
Örnek: Geldin mi, gördün mü vb.
10) İŞARET SIFATLARI: Gösterme (işaret) sıfatları Kuyudüzü dilinde tamamen farklıdır.
Bu- şu- o,  bunlar- şunlar- onlar,  işaret sıfatlarının yerine sırasıyla:
Habu- haşu- havu,  habunlar- haşunlar- havunlar kelimeleri kullanılır.
İşaret sıfatları ek aldığında da bu söyleniş biçimi değişmez.
Örnek: Burada-haburada, Buraya-haburiye, Bunlar-habunnar vb.
11) Öyle-böyle- şöyle, sıfatları:
höle (ö uzun söylenir) -hebüle-heşüle, biçiminde söylenir.
12) –lar çoğul eki, sonu (n) ünsüz harfiyle biten bir kelimeye eklendiğinde; -lar ekindeki (l) ünsüzü (n) olur.
Örnek: Onlar-havunnar, Osmanlar-Osmannar vb.
II. DİLİN KAYBI
Son yıllarda özellikle genç nesil, köydeki konuşma ağzını büyük ölçüde bıraktı. Aşağıdaki sözlükte verilen sözcüklerin pek çoğunu unuttu,kullanmaz oldu. Bu değişiklikteşunlar etken oldu: 
1. Göçler nedeniyle ailelerin İstanbul, Adapazarı, İzmit gibi şehirlere yerleşip oradaki dil ve kültürden etkilenmeleri.
2. Eğitim ve öğretimin etkisi: 1960-1990 yılları arasında Kuyudüzü halkı İlkokuldan sonra çocuklarını okutmazdı. Kapalı bir çevrede yetişen çocuklarda, 5 yıl ilkokulda okusa da eğitimle dili pek değişmiyor, dilin kaybı olmuyordu.
Sonraki yıllarda hayat şartlarının zorlaması gibi nedenlerle ve zorunlu eğitim yılının artması gibi nedenlerle köydeki eğitim seviyesi, ilkokuldan sonra çocukları okutma arttı. Taşımalı eğitim nedeniyle de çocuklar yakın köy ve ilçe çocuklarıyla tanıştı, değişik kültürler bu okullaşmalar esnasında harmanlandı, birbirini etkiledi.
Biz ilkokulda okurken 1960’lı yıllarda ilkokul öğretmenimiz,annesine “gız nenov” diye çağıran çocuklara şakacıktan para cezası keserdi. Bu tür zorlamalar, okullarda verilen eğitim, şehirlere yapılan göçlerde edinilen yeni kültürler gibi etkilerle bu kelimelerin birçoğu unutuldu. 
Böylece İstanbul ağzı ile köyde kullanılan ağzın karışımı bir dil Kuyudüzü’nde kullanılır oldu.
Aşağıdaki SÖZLÜK'ün zenginleşmesi için, Kuyudüzü dilinde halen kullanılan veya eskiden kullanılmış olup şimdi unutulan BİLDİĞİNİZ KELİME VE DEYİMLERİ yazıp gönderiniz. Katkılarınız olursa sevinirim.(24.11.2007)
Not: Yıl 2012'inOcak  ayı. Halen bir kelime bile katkıda bulunan olmadı.
B. SÖZLÜK
(KUYUDÜZÜ KÖYÜNDE KONUŞULAN ESKİ  KELİMELER SÖZLÜĞÜ)     
A-a

Abanmak: Yaslanmak,

Abıla: Abla
Abrul ayı: 14 Nisan-13 Mayıs arasındaki süreye verilen isim.
Ablak: Yuvarlak yüz şekli.
Aca: Acaba
Acans: Televizyon ve radyoda haberler.
Açacak (galem açaca): Kalemtraş.
Aç aruk: Aç kalıp beslenememe.
Adam: Koca ,eş.
Afgurmak: Boş boş konuşmak,havlamak.
Aga: Büyük ağabey, erkek kardeş.
Ağaç çakalı: Sincap.
Ağaşak(Baştaki a uzun söylenir): İp eğirirken ereceğin ucuna takılan, koni şeklinde , ağaçtan yapılan araç.
Agıra: İki kişinin oynadığı bir sayışma,yarışma,aldatma oyunu.Tek el kullanılır. Parmaklara ve ele üç değişik şekil verilerek,kol aynı anda ileri uzatılarak oynanır.
Ağu (avu): 1-Zehir. 2-Yörede yetişen pembe çiçekli ,çalı şeklinde bitki.Orman gülü ,komar .
Aha: 1-İşte burada 2-Bir insanın cimriliğini anlatırken kullanılan ve elin yumruk yapılıp karşıdakine gösterilmesiyle beraber söylenen sözcük.
Ahiran: Tonyalılar’a yörede verilen isim.
Ahrında: Sonunda.
Akşamcak: Akşamleyin.
Akulukul olmak: Yaşadığı veya duyduğu beklenmeyen bir olay bir haber nedeniyle çok şaşırıp sersemlemek.
Akuru: Düz yol boyunca
Alaca: Siyah ve beyaz karışık renk. 2. El ve yüzünde lekeler olan.
Alamuk: Yağmur öncesi hissedilen yakıcı güneş sıcağı.
Ala pakla: Tanesi siyah beyaz olan fasulye cinsi.
Alaşa etmek(üçüncü a uzun söylenir): Horonda bir figür
Alavu (yalavu): Yanan ateşten çıkan alev.
Aletirik: El feneri.
Alışmak(alıştırmak): Ateşin tutuşması, ateşteki odunun yanmaya başlaması.
Analık: Üvey anne.
Anca: Şimdi.
Andır: Bir kızma sözcüğü.
Andır galsın: Olmaz olsun anlamında bir kızma sözcüğü.
Angara lasdiği: İçi bezsiz Lastik ayakkabı
Annak: Görülebilecek yer.( Annama gel de seni göriyim. )
Annaklamak: Bakarak aramak,kısa bir süre gözetlemek.
Anuk: Nane.
Akuru:Düz, eğri olmayan, doğru
Apakuru: Dümdüz yol.
Argış: Öküz arabası ile yük taşırken bir seferde götürmeyip belli yerlere taşıyıp yığmak, yükü birkaç seferde taşımak.
Arış: Öküz arabasında boyunduruğun takıldığı ok.
Aruk: Zayıf.
Ağruklanmak (ğ belirsiz söylenir): Gebe kadının doğum sancılarının başlaması. Ör: Gelin ağruklanmış, git Selime’ye haber et.
Aç aruk kalmak: Yoksulluk nedeniyle beslenememek, bu nedenle zayıf, çelimsiz kalmak.
Aşak (Birinci a uzun söylenir): İp eğirmekte kullanılan eğircekin ucuna takılan,koni şeklinde ,ortası delik ,ağaçtan yapılan araç.
Aşgar: Başında beyaz lekeler olan .
Aşlamak: 1- Su katmak. 2- ağaç fidanlarını Aşılamak. 3- Eski çorapları,kazakları örerek tamir etmek.
Atiş almiye gelmek: Gelirgelmez,gitmek için acele etmek,
Atma cember: Başörtüsünün bütün şeklinde başa atılıp kenarlarının çene altından dolaşıp başın üst tarafında yana gelecek şekilde  bağlama şekli ve başörtü.
Atma türkü: Bir anda, akla gelen şekilde söylenen yöresel türkü.
Avara:İşsiz, boşgezen.
Avara etmek: İşini yapmasına engel olmak.
Avla(ikinci a uzun söylenir): Bahçenin etrafına sırık ve kazıklarla yapılan bir tür çit.
Avu: 1- Ağu,zehir 2- Çiçekleri zehirli olan ve çalı biçiminde orman diplerini kaplayan ağaççık,orman gülü.
Avulanmak: Zehirlenmek.
Avuz: İnek doğurduktan sonra ilk sağılan süt ve bu sütten yapılan bir yiyecek.
Ayakçavu: El ve ayak yıkamada kullanılan, ortası dar ve çukur ,kenarları geniş, Bakır veya Alüminyumdan yapılmış dairesel kap.
Ayakdaş: Birlikte yolculuk edilen kişi.
Ayaklanmak: Gitmeye hazırlanmak.
Ayam: Hava durumu. ( Böğön ayam açdı)
Ayuk: Ayık
Azgun: Azgın
Azulu: Azgın, saldırgan köpek.
B-b
Baçca:1- Evin yakınındaki sebzelik 2- Bahçe.
Bağa(ğ belirsiz söylenir): Bana. örn:baa bak(bana bak)
Bakagene: Bakarak.
Bakagene galmak: Şaşkın vaziyette bakakalmak.
Bakıraç: İçinde yoğurt, süt, sulu yemekler taşınan bakırdan yapılmış ,kapaklı ,tutmak için sapı olan küçük kap
Baldıran: Parçalı ve geniş yapraklı, yemeği de yapılan bir bitki.
Bardabaş: Başıboş,başıbozuk kişinin insanlar arsında kargaşa yaratması.
Basma: Kadın entarisi için kullanılan kumaş.
Basuk: Zayıf, çelimsiz.
Bayak: Biraz önce, demin.
Bazar: Pazar.
Bazarlık: Alışverişte pazarlık
Bek: 1- Hızlı. 2- Sağlam,sert,kuvvetli. (Ho adama bek gene bağır da duysun.)
Bekmez: Pekmez.
Belguşa: (a uzun )Bele sarılan kuşak.
Berkitmek: El veya Ayağın burkulması.
Beşdaş: Beştaş oyunu.
Beylik gazması: İki ağzı olup bir tarafı sivri olan, taş sökmek için kullanılan kazma çeşidi.
Bıçgı: Bıçkı. İki uçlarından birer kişinin tutarak kullandığı büyük testere.
Bıldır: Geçen yıl.
Bıyıl: Bu yıl.
Bızıklamak(Bızdıklamak, Dızıklamak da denir): Sığırların, güvenek ısırması veya huylanması nedeniyle aniden koşmaya başlaması.
Bibi: Hala.
Bile: Beraber, birlikte
Bişi: Börek yapmak için sofrada açılan yufkanın sacda pişirilmişi.
Bi tike: Küçük parça,çok az.
Biyan: Bu taraf.
Biyanki: Bu taraftaki.
Boğazlı: Çok yemek yiyen, iştahlı
Boşmak(o uzun söylenir): Uğraşmak,boğuşmak.
Bosdan: Salatalık, hıyar.
Boyunduruk: Bir çift öküzün boynuna takılan ve araba pulluk çekerken kullanılan ağaç alet.
Böcük (ö uzun söylenir): Böcek.
Böğön (ğ harfi belirsiz söylenir): Bugün
Buymak: Çok üşümek.
Büber: Biber
Bürük otu: Bir sarmaşık çeşidi, yabani kahkaha çiçeği.
Büşürmek: Pişirmek.
Büzük: 1- Kalın bağırsağın sonu, göt. 2- Argoda, cesaretlilik. Örnek: Büzüğün sıkıyusa gel.
C-c
Cablama: İnce uzun tahta, çıta.
Caba: 1. Çaba 2. Bir şeyin tamamından sonraki, fazlası. (Al hadi, aha bu da cabası)
Caht etmek: Azmetmek, bir işi yapıp başarmaya karar vermek.
Cam ışığı: Gaz lambası.
Campil: El fenerinin ampülü.
Canafar: Kurt anlamında kullanılır.
Candarma: Jandarma
Cascavlak çıkarmak: Oyunda yenip elindekini avucundakini hep almak.
Caydak: Sade ve bir şeye sarılıp bağlanmadan elde, belde taşınan eşya.(Dabancıyi cayak gene beline guymuş.)
Caydakta bırakmak: Bir şeyi ortalıkta tehlikeli şekilde bırakmak.
Caymak: Vazgeçmek.
Cazı: Cadı.
Cember: Baş örtüsü.
Ceremetlik etmek: Cesur davranmak, cesaret göstermek.
Ceyran (ceylan): Elektrik. (örnek:ceylanlar gitdi - elektrik kesildi.)
Cıbartmak: Ağaç fidesinin dallarını orakla budamak. Daldaki yaprakları el ile sıyırıp almak.
Cıbban: Küçük çoçukların bebeklerin yaptığı alkış.(Örn: Hadi gızım cıpban et.)
Cıdavu:Kurumsak, cılız, zayıf fakat dirençli ve kuvvetli kişi. Örnek: Emme de cıdavuymuşun ha!
Cıdık: Kuş tuzağı.
Cıdık atmak: Birine tuzak kurmak,aldatmaya çalışmak.
Cıdık gibi: Meyvenin ağaçta çok fazla var olduğunu anlatırken kullanılır.
Cırıtla: Sulu ve mayalı buğday unu hamurundan yapılan, el ile küçük ince yuvarlakımsı parçalar haline getirilerek sacda pişirilen bir tür yağlı pasta çeşidi.
Cırmık: Kedi vb. hayvanların tırnağı.
Cırmıklamak: Tırnağıyla çizmek.
Cındar: Ağaç, tahta vb. şeylerden kopan şekilsiz kıymık.
Cıngan: Çingene
Cıpsu: Yağmurda iyice ıslanmış.
Cırcıbık: Çırılçıplak. 
Cırıtla: Mayalı ve sulu hamurdan yağda kızartılarak hazırlanan küçükçe bir çörek çeşidi.
Cıscıbık: Yağmurda çok ıslanmak. (Yamura dutuldum her yerim cıscıbık oldu.)
Cıscıbıldak: Çırılçıplak
Cıscıbıldak galmak: Malını, mülkünü varını yoğunu istemeyerek elden çıkarıp ortada kalmak.
Cızak: Oyunbozan, yokyere olmazlanma.

Cızlavat: İçi astarlı lastik ayakkabı.
Cicik: 1- Meme 2- Yeni ve güzel
Cici momak(çarşı momağı): Pazardan alınan buğday ekmeği.
Cizgek: Çizgi oyunu,seksek oyunu.
Cuharlamak: Yaş fındık ve ham erik (meyveleri) yiyerek zehirlenmek.
Comaat: Bir sorunu halletmek için toplanmış insan grubu.
Cöğöz(ö uzun,ğ belirsiz söylenir): Ceviz
Cumbuşlu(cımbışlı): Eğlenceli, komik,gülünç
Cücük: Civciv.
Ç-ç
Çadar: Talaşı ile birbirine bağlanarak kuruması için asılan üçlü-dörtlü mısır koçanı.
Çağarmak: a.Çağırmak, davet etmek, b.Uzaktaki birine bağırarak seslenmek.
Çakıldak:  Çiçekleri henüz dökülmüş, daha büyümemiş kiraz, erik gibi meyveler.
Çalı çilek: Dallarından süpürge olarak da yararlanılan, siyah küçük meyveleri yenen, birkaç metre boylanan bir çalı bitkisi.
Çalpara: Geniş ve yayvan küçük tencere.
Çamaşur: a.Çamaşır, giysi. b. Yıkanmak üzere biriktirilmiş giysiler c. çamaşır yıkama işi.
Çamaşura gitmek: Evlenecek kız için eşya, giyecek, takı vb. almaya gitmek.
Çangal: Fasülye sırığı,kısa sırık
Çapıp cabalamak: Uğraşmak ,çalışmak.
Çaput: Eski bez parçası.
Çaruk: Çarık, ham deriden elde dikilerek yapılan dayanıksız bir ayakkabı çeşidi.
Çatal böcü(ö ve u uzun söylenir): Özellikle fındıklarda bulunan ince ve uzun,çok bacaklı ve çatal kuyruğu olan bir böcek.
Çavgun: Yağmur ve rüzgarın ev ve samanlıkları çok etkilediği kuzey taraf.
Çayan: Yengeç
Çaylak: Ayak basma için çıkıntısı olan ve buraya basılıp ellerle tutularak ayakta yürümeyi sağlayan iki tane uzun sopa.
Çaytak: Bacakları eğri olan.
Çekme :Kızı zorla, isteği olmadan kaçırmak.
Çelik: 1- Çelik çomak oyunu 2- Bu oyunda kullanılan küçük odun parçası.
Çenti (i uzun söylenir.): Sırt çantası. Bezden veya dokuma kilimden yapılmış elde, omuzda veya sırtta taşınan çanta.
Çığırmak: Yüksek sesle bağırıp ağlamak.
Çıngıl: Küçük ve seyrek taneli üzüm,kiraz vb. meyve salkımı. 
Çıpır: 1. Çilli. Yüzünde çilleri olan kişi. 2. Benekli, çilli tavuk.
Çıtıl: İnce dalları çok sık olan ağaç ya da ağaççık.
Çıtırik (i uzun söylenir): Küçük yapraklı ,çatlak kabuklu bir ağaç çeşidi.
Çıtlak: Yanan ateşten sıçrayan küçük ateş parçası.
Çıvgar: İki öküzün çekip çıkartamadığı arabaya iki öküz daha koşum yaparak çıkartma işi.
Çillenmek: Patates ya da çeşitli tohumların çimlenmesi.
Çimmek: Yıkanmak, banyo yapmak.
Çise: İnce yağmur.
Çit: İnce dallarla sık örülmüş,öküz arabasına konularak içine saman doldurulup taşımaya yarayan araç.
Çitlevü (citlevü): Kaburga kemikleri.
Çivit: Çekirdek.
Çokmak: Küçük ve büyükbaş hayvanlar için gölgede bir araya toplanıp beklemek. Örnek: Goyunlar guşluk vakdı meşenin dibine çokdu.
Çorba: Her tür bakliyat ve sebzeden yapılan sulu yemek.örn:nohut çorbası,pancar çorbası
Çort: Dikenli çalılık.
Çöğör(ğ belirsiz söylenir): Toprakta kalmış mısır sapı.
Çölük: Ağaç dallarından kırılan veya kesilip alınan küçük dal parçası.
Çölmük: Ağaçtan kopan kıymık, cındar.
Çömen: Kurutulmak için bağlanıp birbirine yaslanarak dik olarak konulan mısır sapı.
Çörek: Sulu ve mayalı hamurdan yapılan sacda pişirilen ince bir hamur işi çeşidi.
Çörelemek: Oyalanmak.
Çöten: İçine mısır konulan ince çubuk veya tahtadan yapılan ambar.
Çuhut (şuhut)çarşısı gibi: Bir yerin darma dağınık olması.
Çürük ayı: Orak ayı, 14 temmuz 13 ağustos arası.
D-d
Dağan: İpten dokumalar yapılan yer tazgahında iplerin gergin durmasını sağlayan üç tane dalın uçlarının bağlanmasıyla yapılan araç.
Dalak: Bal peteği.
Dalamak: Kedi köpek gibi hayvanların ısırması.
Dalaşmak: Kedi, köpek gibi hayvanların birbiriyle kavga etmesi.
Dalmak: Bir kıza,kadına zorla dokunmak, sarılmak.
Daraklik(İ uzatılarak söylenir): Uzun ve beyaz gövdeli, yaprakları tırtıllı bir ağaç türü, Akçaağaç.
Dasdar: Yere serilen veya örtü olarak kullanılan dokuma kilim çeşidi.(Genellikle yünden dokunur)
Davun (gara davun): 1- Dert,hastalık. 2- İnsanları öldürdüğüne inanılan efsanevi yaratık.
Dayımu ( U uzun söylenir ): Dayıoğlu.
Daylak: Uzun ve ince.
Debertmek: Kurcalamak, eşelemek.
Dedürmek (ilk e uzun söylenir): Dokundurmak.
Demen (ilk e uzun söylenir): Değirmen.
Dehlemek: At eşek gibi hayvanları "deeh" diye söyleyerek yürütmek.  
Dekmük: Tekme.
Delümsek: Tam deli olmayan, saf kişi.
Demlük: Çaydanlık, demlik
Dene: Adet,tane.(Örn: İki dene elma yedim.)
Depinmek: Kızgınlıktan ayaklarını yere vurmak
Desdere: Testere
Deze (İlk e uzun söylenir): Teyze
Dezemu (İlk e ve u uzun söylenir):  Teyze oğlu.
Dıman: 1- Duman. 2- Sis.
Dımdızlak: Saçı çok kısa traş olmuş kafa. Ağaçsız çıplak kel tepe.
Dımdızlak çıkarmak: Oyunda yenip soymak.
Dınnak: Tırnak
Dıpcık: 1. Dipçik 2. Birçeşit çelik çomak oyunu
Dırmaç: Yükü sırtta taşımak amacıyla kullanılan,yerde ıyılıp dokunan 3-5 cm eninde bir ip çeşidi.
Dışarılık: Büyü ve cinler etkisiyle olduğuna inanılan hastalık.
Dışarışeri: Geceleri üzerine işendiğinde insanı çarptığına inanılan cin.
Dibekdaşı: Buğday dövmeye yarayan içi oyuk taş.
Ditlek (i uzun söylenir): Sopa ile çember çevirme oyunu.
Ditlenegene (i uzun söylenir): Tekerlenip yuvarlanarak.
Dik horan: Bir horon çeşidi.
Dillü: Çok konuşan.
Dinelmek (N harfi genizden çıkarılarak söylenir): Ayakta durmak.
Ditmek: Küçük parçalar koparmak.
Divildemek (divildenmek): Olduğu yerde kıpırdayıp durmak.
Divrik: Hareketli ,dinç.
Dizlik: Kadınların şalvar içine giydiği, boyu dizlerde olan don.
Dizmek: İpte sıralamak.(Örn: Boncukları dizdin mi?)
Domadis: Domates
Doran: Mısırın tepesinde açmış olan çiçeklerin bulunduğu bölüm.
Doran atmak: Mısırın tepesinde çiçek açan bölümün belirip büyümeye başlaması..
Döşek: Yatak, yere serilen yatak.
Dönek: Lunaparktaki dönen zincirli salıncak.
Dundar: Yağmurdan ıslanmamak için sığınılan yer,saçak altı.
Dutacak: Sıcak tencereleri tutmaya yarayan bez parçası.
Dutalık: Ara sıra vuran hastalık. Sara.
Düdek:1-Haşlanmış kuru fasulye. 2-(meşe düdeği) meşe palamudu
Düven (Döven): Eskiden (1980'li yıllara kadar) kullanılan, ağaçtan kalın tahtalardan yapılmış ve altında çakmak taşları çakılı olan burnu biraz kalkık, dikdörtgen biçiminde yapılmış araç. Harman yapılırken buğday tanelerini sapından ayırmak ve sapları da saman haline getirmekte kullanılırdı. At veya öküzler tarafından çekilirdi. Düven'in üzerine ağırlık yapmak için ir taş konur veya bir kişi binerdi. Düvene binen kişinin bir elinde üvendire, diğerinde kürek olurdu. Düvende koşulu öküz sıçarken hemen küreği tutar ve boku harmandan dışarı atardı. 
E-e
Ebe: Babaanne ,büyükanne.
Ebeköme: Ebegümeci
Ecünnü: Cin.
Eğecek (ilk e uzun ve ğ belirsiz söylenir): İp eğirmeye yarayan ağaçtan yapılmış araç. 
Eletmek: Götürmek,iletmek.
Elikgeçisi: Karaca.
Eliğinkörü: Kızınca söylenen bir söz.
Elliği geçmek: Çok korkmak.
Ellik: Eldiven.
Elim dınnama vurdu : Çok üşüdüm.
Eli uzun: Hırsız
Elmek: Tek el ile tutacak kadar.
Eme: Ama.
Emice: Amca.
Emicemu (Sondaki u uzun söylenir): Amca oğlu.
Emzük: Emzik.
Eniş: İniş, bayır aşağı.
Enişde: Damat
Enük: Kedi, köpek türü hayvan yavrusu.
Enteri: Entari,elbise.
Erinmek: Üşenmek. 
Erük: Erik.
Essaf mı: Doğru mu.
Eşgere: Açıktan ,insanların gözü önünde yapılan iş, açıkça, alenen.
Eşilaç (e uzun söylenir): İçine çekirdekli kuru üzüm katılarak pişirilen sütlaç.
Eşşek: 1- Eşek .2- Odun kesmede kullanılan, çapraz çakılmış odunlardan yapılmış araç.
Eşşektikeni: Deve dikeni
Eşşek paklası: Bakla
Eşün (E uzun söylenir): Sac üzerindeki yufka, ekmek vb, çevirmek için kullanılan , demir sacdan yapılan 40-50 cm uzunluktaki bir çeşit fırın küreği. 
Evmek: Acele etmek.
Evselemek: fasulye vb. kabuklu ürünleri Parmakların arasında karıştırarak elemek.
Eye (y belirsiz söylenir): Bıçak, orak gibi araçları bilemeye yarayan araç.
Ezen okuni: Ezan okunuyor.
F-f
Fasile: Fasülye
Felenk: Ağaç kütüğünü yuvarlamak için kaldıraç gibi kullanılan sandal parçası. .
Ferik: Bir yaşında tavuk.
Feşel: Çok hareketli ve yaramaz çocuk.
Fıdık atmak: Parmaklarını şıklatmak, bu şekilde sevincini belli etmek.
Fıranbıl: Ihlamur
Fırıldak: Ağaçtan yapılmış,sırgan ezmek ve karıştırmak için kullanılan bir araç.
Fırma: Hurma
Fırmafıkıç: Çok kalabalık ve sıkışık.
Fışırtmak: Fırlatıp atmak.
Fışkı (fışgı): At,eşek tersi.
Fidil: Sebze fidesi
Fistan: Kadın elbisesi.
Fol etmek: Fasulye vb. sebze ve tahılları,fındık ve cevizi dıştaki yeşil kabuğundan ayırmak.
Folluk: 1- Tavukların yumurtladıkları yer. 2- Tavukların görmesi için  bırakılan yumurta.
Foltak: Geniş, bol.
Foruz: Horoz.
Fösük: Gevşek örülmüş örgü.
G-g
Not: Türkçemizde K harfi ile başlayan kelimelerin büyük çoğunluğu, Kuyudüzü dilinde G ile başlayarak söylenir.
O nedenle bu bölümde böyle kelimelerden fazla örnek vermedim.
Gabahat (h belirsiz söylenir): 1.Osurmak 2. Kabahat, suç
Gabut: Palto.
Gagak:(Bakınız: gegek)
Gahırlanmak: Üzülmek.
Gahramak: Söz ve davranışla birisini üzmek.
Gal: Kal. Örn: Öline az galdı, şindi ezen okunur.
Galak: 1. Evde kalmış evlenememiş yaşlı kız. 2. Kopça oyununda büyük düğme.
Galandar: 14 ocak 13 şubat arasındaki ay.
Galdirik (İkinci i uzun söylenir): Saplarından yemek ve turşu yapılan geniş yapraklı bir ot çeşidi.
Galem: Kalem.
Gâllun (cıgara gâllunu): Sigara ağızlığı.  
Galuk: Evde kalmış, evlenmemiş.
Gamiyen: Kamyon
Gan: Kan
Ganmak: 1- Yeterince yiyerek doymak. 2- İnanıp aldanmak.
Gancık: 1- Kedi,köpek gibi hayvanların dişisi. 2- Arkadan vuran hain.
Gantar böcü: Siyah renkli iri, boynuzları olan bir böcek.
Gap: 1- Kap .2- Tabak ,çanak vb. mutfak eşyası. 3- Bulaşık olmuş yıkanması için birikmiş mutfak eşyası
Gapcuk: 1. Tahıl, fasulye, fındık ceviz vb. kabuğu 2. Göz kapağı, kitap vb. kapağı 3. Penisin ucundaki sünnet edilecek bölüm
Gapgacak: Mutfaktaki tencere tabak vb.
Gapı: Kapı
Gara: Kara
Garaatiş: Evlerde ateş yanan kısımda, ocakta yanan ateş.
Garabatlıcan: Patlıcan
Garaışık: Yağ kandili
Garatovuk: Siyah renkli 15-20 cm uzunluğunda serçeden büyükçe bir kuş.
Garavu: 1- Dalları çekmeye yarayan eğri uçlu çubuk. 2- Dırmaçların ortasına takılan, u şeklinde eğilmiş dal.
Gardaşlık: Çok yakın arkadaş.
Gardaş payı: Eşit pay.
Gargen: Gürgen ağacının bir çeşidi.
Garmak: 1- Avuç içinin alacağı kadar. 2- Birden fazla maddeyi birbirine katmak. 3-Karıştırmak.
Garmaklamak: Avucuyla çabucak almak.
Gartobu: Patates.
Gasuk: 1.Kasılmış 2. Kibirli
Gatık (gatuk): Ayran.
Gasla (Gasla gene):1- Bilerek ve kasıtlı olarak. 2- Şakacıktan,yalancıktan.
Gaş: Hendek, uçurum. (Gaşın başına getür, itikle gitsin!)
Gatuk: Ayran.
Gavara: Osuruk
Gavsuk: Fındığın dış kabuğu.
Gaybana: İşe yaramaz, hayırsız.
Gayda: Ezgi, türkü. Türkünün makamı.
Gaylık: Yağmurdan korunmak için çobanların başından topuğuna kadar inen bir tür örtü,kepenek.
Gaypmak: Sıçramak.
Gayış: Kemer.
Gaynata: Kayınpeder.
Gazel: Yere dökülmüş ağaç yaprakları.
Gebiç: Değirmencinin öğüttüğü undan aldığı pay.
Geçek: Bahçe kapısı.
Gegek: Ağaçların dalını çekmeye yarayan ucu kıvrık dal parçası.
Gelder: İneklere yal vermede kullanılan  kap.
Gelek: Ağaç ve defter yaprağı.
Gemük: Kemik.
Gene: Yine
Geniş (N genizden çıkarılır): 1- Geniş. 2- Umursamaz , kendini sıkmaz kişi.
Getü: Getir
Gevrek gevrek gonuşmak: Neşeli neşeli konuşmak.
Gı (I uzun söylenir): Bayanlara hitap şekli. 
Gıcışmak ( gicişmek ): Vücuttaki bir yerin kaşınma hissi.
Gıcı:1- Bayanlar arasında kullanılan bir hitap şekli. 2-  Erkeklerin karısına hitap şekli.
Gıcırik ( oyunu ) (İkinci i uzun söylenir): 1- Gıcırdayarak ses çıkaran. 2- Bir kazık ucuna geçirilmiş ağaç sandalı ile yapılan iki ucuna tutunan kişilerin döndürerek oyun oynadığı bir oyun aracı.
Gıdık: Elde taşınan küçük sepet.
Gıldır gıbıç: İşe yaramaz
Gılıç:1- Kılıç 2- Yer tezgahında dokuma yapılırken atkı iplerini sıkıştırmak için kullanılan bir tarafı ince diğer tarafı kalın ,ağaçtan yapılan araç.
Gır: Gri.
Gıran: Tepelerdeki düzlük alan.
Gırarmak: Kırarmak ,beyazlamak.
Gıravu: Kırağı,çiğ.
Gırılmak: 1- Gücenmek 2- Bir şeyin kırılması
Gırgan: Öldürücü bulaşıcı hastalık.
Gırkmak: Kırpmak, saç kesmek, koyun-keçinin yünlerini kesmek.
Gısgıvrak: Sıkıca yakalamak.
Gısgıç: Kıntır,cimri.
Gıvrak: Hareketli.
Gıvratmak: Döndürmek,bükmek,ip bükmek.
Gıvrık: Sözünden çabuk dönen,güvenilmez kişi.
Gıyı gazması: Dar  ve uzun ağızlı, sert zeminleri eşmekte kullanılan kazma çeşidi.
Girebi: Ucu kıvrık küçük balta.
Gocagarı ayı: Yerel takvim.
Gocagarı erüğü: Uzunca ve siyah bir erik çeşidi.
Gocaman: İhtiyar adam, yaşlıca bayanların kocalarına bir hitap sözü. 
Gonuşuk: Söz,laf.
Godalak: Testis.
Gofnak (Gohnak da denir): Hoppa,yaşlı ve lafını bilmez kişi
Gollamak: Göz kulak olmak.
Gopagene: Koşarak.
Gopça (kopça): Düğme.
Gopmak: 1- Koşmak. 2- Bir şeyin kopması.
Gopuk: Külhanbeyi, kabadayı.
Goşama:  Avuç
Goşamalamak: Avuçlamak.
Goşmak: 1- Ateşe odun atmak. 2- Birsinin yanına bırakmak,birisiyle bir yere yollamak.
Got: Mısır, buğday, fındık gibi şeyler için kullanılan tahtadan yapılan ölçü kabı.
Got Gafalı:  Kafası büyük fkat içi boş, aklı kıt.
Govalak: Baykuş.
Goyvermek: Serbest bırakmak.
Gozak: Henüz olgunlaşmamış meyve.
Gögüce: Boğmaca hastalığı.
Göğ: 1- Yeşil  2- Taze ve yeşil renkli sebzelerden yapılan yemek.
Göt: Bir yerin, bir nesnenin aşağı kısmı, alt tarafı.Örn:tarlanın götü.
Göt atmak: Kıçını sallamak, sevinmek.
Göt cebi: Pantolonun arka cebi.
Gövermek: Yeşillenmek.
Göynek: Eskiden, el dokuması kumaşlardan yapılan mintan,gömlek.
Göz: Suyun kaynağı.
Gözcek: Gözlük. 
Gudik: Köpek, köpek eniği.
Guduruk: 1. Kudurmuş,  2. Hoyrat ve söz dinlemez.
Gukguk (ikinci u uzun söylenir): Guguk kuşu.
Gufa: Tahtadan yapılmış sırtta taşınan büyükçe su kabı.
Gulaç: Kulaç.
Gulaçlamak: Kulaçla ölçmek.
Gulak: Kulak. Ceket, gömlek yakası.
Gumbul: Ihlamur kabuğundan yapılmış çamaşır yıkarken kullanılan kül suyu hazırlanan kap.
Gurt: Kurt
Gurtlu: (mecaz) Bir arada yerinde duramayan, gereksiz durmadan hareket edenler için eleştiri olarak "kılkurdu olup da yerinde oturamayan" manasında
Guş: Kuş
Guşak: Kuşak.
Guşluk: Sabah ile öğlen arası vakit.
Guş pancarı: Yayvan şekilde yerde yetişen  ve yemeği yapılan bir ot çeşidi.
Guvan: Bal arısı
Guvalak guşu: Baykuş 
Guvank: Saçta oluşan kepek.
Guyruk: Kuyruk
Guyruklu: Özellikle ahırlarda ve tuvalet kuyularında, sidik akan yerlerde olan küçük, sülük benzeri hayvan.
Guy(mak): Bir şeyi bir yere bırakmak, koymak.(Baltıyi horiye guy da gel.)
Guz: Kuzey, Kuzey'e dönük tarla.
Guzine: Demirden yapılmış fırınlı soba.
Gübür: Evde birikmiş toz, çöp.(Odası gübür içinde galmış.)
Gücük ayı: 14 şubat 13 mart arasındaki ay.
Güdüne: Mısırın taneleri ayrıldıktan sonra kalan koçan kısmı.
Güney: Güneye dönük arazi.
Gürgen: Kayın ağacı.
Güleş: Güreş.
Güllük: Bir eğrelti otu çeşidi. 
Güvenek: Isırdığı zaman çok kötü acıtan ve kanatan iri bir sinek türü, yaban arısı.
Güz: Sonbahar.
Ğ-ğ
H-h
Habu: Bu
Habura: Burası
Haçan: Madem
Hakırdamak: Horlamak.
Hakıriyk: Nefes alırken zorlanan, hırıltılı sesli nefes alan.
Halakağazlı: Büyük ve yayvan geniş ağızlı.
Halamu (Sondaki u uzun söylenir): Hala oğlu.
Ham tevek: Çok yıllık, beyaz çiçekli, tüylü tohumları olan, gövdesi üzüm gibi ve yaprakları parçalı bir bitki.
Hamayli: Yakaya takılan üçgen şeklindeki muska ve kabı.
Hamur geldi: Hamurun mayalanıp kabarması.
Hark: Eğimli tarlalarda, yağmur suyunun akması için kazma kürekle açılan küçük su yolu, kanal.
Hara (İlk a uzun söylenir): Nere.
Hariye: Nereye
Harada: Nerede
Harar: Sırtta taşınan büyük sepet.
Harman etmek: 1- Fındık gibi ürünleri serip kurutmak.Tanesine ayırmak  2- Bir yeri çiğneyerek ezip zarar vermek.
Harpıtmak: sulu bir yiyeceği ekmeksiz yemek.
Hartama: Evin üzerine örtülen dar ve ince tahta.
Has un: Buğday unu.
Haşindi(k): Şimdi.
Haşlak: Çok sıcak.
Haşu: Şu
Haşuriye: Şuraya
Hatçak: Güzel.
Havu: O
Havura: Orası
Havruz: Bebeklerin tuvaletlerini yapmaları için beşiğin içine yerleştirilen kap.
Hayat: Eski köy evlerinin girişindeki küçük balkonumsu bölüm.
Haygır: 1-Aygır, erkek at.
Hayfalmak: Öç almak.
Hayflanmak: Başaramadığı bir şey için üzüntüsünü sesli olarak belli etmek.
Haylamak: Yüksek sesle bağırarak hayvanı kovmak,kovalamak.
Hebile (hebülegene): Böyle.
Hecük: Evet
Hekâ (a ince ve uzun söylenir): Masal
Helbet: Tabi ki, elbette.
Hele (İlk e uzun söylenir): Nasıl.  Örnek: Hele oldu?
Helle: Su ve mısır unundan yapılan bir yemek.
Hengeme: Eğlence.
Heri ( e uzun söylenir.) : Cümlelerin baş veya sonunda kullanılan, önemsizlik belirten bir kelime.
Hers: Hırs, öfke. ( Beni herslendirdin gene.)
Heş: Sığırları yürütmek için söylenen bir kelime.
Hevle gene: Öylece, o şekilde.
Hıkıriyk: Bakınız, hakıriyk
Hırsız sülük: Kabuksuz salyangoz.
Hışır: 1.Eski, kullanılmaz durumda olan, 2.Giysilerin eski ve yıpranmış olması ve böyle giyinen kişi.
Hışır etmek: 1- Kullanılmaz duruma getirmek. 2- Aşırı şekilde dövmek.
Hızan: Çocuk. 
Hingilim atmak: Sorumsuzca gezip tozmak.
Hoça: İmam,hoca.
Holasa: Beceriksiz.
Hopur: 1- Hırslı ve çok çalışan kişi. 2- Aç gözlü ve çok yemek yiyen,doymaz. 3- Çocukları korkutmak için var olduğu söylenen bir yaratık.
Hoşguran: Yemek yapılan, tarlalarda yetişen bir bitki.
Hothot: Yuvarlak küçük bir kabak ortadan delinerek gündoğdu sapına takılır.Her iki yandan bükülen gündoğdu sapından tutularak kabak tekerlekmiş gibi yürütülür.Kabağın çeşitli yerlerine otlar sokuşturulur.Yürütülüp döndürüldükçe tozlu yolda patpat hothot diye ses çıkaran bir oyuncak.
Hölegene(ö uzun söylenir): Öyle gene, olduğu gibi, işte o şekilde.
Hölüp: Kırnak oyununda kullanılan bir terim.
Höşül ağazlı (ğ belirsiz söylenir): 1.Yayvan ve ağzında dişi eksik olan. 2. Boş boş konuşan, geveze.
Huriyk guşu (Sondaki i uzun söylenir): Baykuş.
I-ı
Irgamak: Kıpırdatmak, sarsmak.
Irgalamak: İlgilendirmek.
Isgat: Ölünün ardından dağıtılan para.
Işık: Gaz lambası
Işık camı: Gaz lambasının camı
Işıkliyk etmek: Islık çalmak.
Işmar etmek: Gözünün birini kapatıp açarak işaret vermek.
Işıtmak: 1.Işık yakarak aydınlatmak. 2. Ramazanda sahura kalkamadan günün ağarması. 
Ip ımık: Sıcak
Iradiye: Radyo
Iymak: 1- Sermek. 2- Dırmaç,dasdar dokumak için ipleri tezgaha yerleştirmek.
Iyım sıyım etmek: 1.Bir şeyleri serip, savurup dağıtmak. 2.Bir işi başaramamak eline yüzüne bulaştırmak anlamına gelen bir deyim.


İ-i
İçgevü: İçgüveyi
İkide bıyıl: İkide bir,sık sık
İkileme: Mısırların ikinci çapası.
İkrah etmek: Bıkmak
İleğen (ğ belirsiz söylenir): Leğen.
İleki gün: Önceki gün.
İlenmek: Beddua etmek.
İlisdir: Süzgeç. İlistir
İşgillenmek: Şüphelenmek, kuşkulanmak.
İşlik: Gömlek, atlet.
J-j
K-k
Kâat: Kâğıt
Kefin: Kefen
Kelek: Koyun, keçi gibi hayvanlara takılan tenekeden yapılmış çan.
Kelep: Büyük iplik çilesi.
Keler: Tatlı su içinde ve karada yşayabilen kertenkele türü bir hayvan.
Kelçük: Elma , armut vb. meyveler yendikten sonra kalan kısmı.
Kelpetin: Kerpeten
Keme: Büyük fare , sıçan
Kenef: Tuvalet
Kerenti: Ağaçtan ince dal, yapraklı dal kesmek için kullanılan bir orak çeşidi
Kerme: Hayvan dışkısı.
Kermelik: Hayvan dışkısının biriktirildiği yer.
Kepelek: 1- Kelebek. 2- Sığırların ciğerlerinde gelişen bir parazit nedeniyle oluşan hastalık.
Kerkmek: Belini ve kalçasını ileri geri hareket  ettirerek küfür etmek.
Kertmek: Ağacı baltayla yaralamak.
Kesilmek: Yorulmak.
Kesdene: Kestane
Keşik: Nöbet, sıra.
Keşgek: Et, buğday, fasulye gibi malzemelerin ezilmesiyle yapılan bir yemek.
Küşgül: (Bazıları keşgül-keşkül de der) Kabuğu kalın karabaktan elde edilen saklama kabı. 
Karakabağın üst bölümünden bir kapak açılır. Suda pişirilen bu kabağın içi oyulup temizlenir ve kabuktan elde edilen kap kurutulur. 
Eskiden bu kap, içine yumurta vb. şeyler konulan bir saklama kabı olarak kullanılırdı.
Kırkayak: 1-Çok fazla sayıda bacağı olan böcek çeşidi.
Kırnak: Toprakta açılmış 6 küçücük çukur ve 18’er çakıl taşı ile iki kişiyle oynanan oynanan oyun.
Kokulu üzüm: Siyah renkli, budanmayan, ağaçlara sarılan üzüm çeşidi.
Kömçük: Bakınız-kelçük
Kömsük: Sigara izmariti.
Kösevü daşı: Bileyi taşı.
Kötek: Dayak atmak için kullanılan odun.
Kösmeklik: Hayvan gübresini dışarı atmak için ahırda bulunan küçük delik.
Kulak vermek: Dinlemek.
Külek: Tahtadan yapılan ayran, yoğurt ve tereyağı konulan, aşağıdan yukarı doğru ağzı genişleyen kova, ğaçtan su kovası.
Külür: Tanesi yenilen bezelye cinsi.
Küremek: Sıyırmak, temizlemek..
Kütür: Saç üstünde yapılan mısır ekmeğinin ortası.
Küskü: Taş kaldırırken kullanılan demir veya ağaç manivela. 
L-l
Lapur: Rapor, doktor raporu.
Levlek: Yenen bir mantar çeşidi.
Lömbek: İri gözlü kişi
Lös lös: Uyuşuk.
Lüle: 1. Tütün içmekte kullanılan pipo. 2. Su gözlerinde ve Çeşmelerde suyun akmasında kullanılan ağaçtan oyularak yapılmış su borusu
M-m
Mahana: Bahane.
Malak: Mısır unundan yapılan, mamursa gibi fakat biraz daha sulu kıvamında olan pasta türü bir yiyecek.
Maraza: Anlaşmazlık, kavga, hırgür.
Maslahat (h, belirsiz söylenir): İhtiyacı olan bir şey, İstek.( Niye gelding, bi maslahatın mı var?)
Mayalık: 1.Sütünden yararlanılan sığır. 2. Yoğurdu, hamuru mayalamak için ayrılan maya.
Meci: 1- İmece 2- İmece için gelen kişiler.
Mekdeb: 1. Eskiden dini bilgilerin öğretildiği bir nevi kurs ve binası. 2.Okul
Mesel: 1. Bilmece 2. Masal
Mesel mısda okumak: Lâfı uzatıp, eveleyip geveleyerek karşısındakini kandırmaya, söylediği yalana inandırmaya çalışmak.
Meşebe: Maşrapa.
Mezer: Mezar
Mısda ( a harfi uzun söylenir): Mustafa
Mile: Misket.
Mintan: Erkek gömleği.
Misir: Mısır.
Mıtırız: Cimri.
Momak: Ekmek.
Mudara: Sağlam olmayan, zayıf.
Mudara etmek: Yardım istemek, muhtaç olmak.
Mukdar: Muhtar.
Mundar: Kendiliğinden ölmüş ve eti yenmeyen hayvan.
Murçuk: Karalahananın ilkbahardaki çiçekleri,ağaçların yeni filiz veren uç bölümü.
Müzevir: Laf taşıyan kişi.
N-n
Not: -di eki almış kelimelerin sonlarında bulunan N harfi, Kuyudüzü dilinde söylenirken genizden ve dilin kökü üst damağa değecek şekilde çıkarılan bir sesle söylenir. Örnek: Geldin mi, gördün mü vb.)
Nah: Al
Nahar: Bir çoban tarafından otlatılan sığır sürüsü.
Nahar çobanı: Sığır sürüsünü otlatan parayla tutulmuş çoban.
Nalet (a uzun söylenir): Lanet.
Navu: Ne var,ne oldu.
Nene: 1. Ana, anne 2.Nine
O-o
Oha (O uzun söylenir): Sığırların durması için söylenen sözcük.
Okarı: Yukarı
Okariye: Yukarıya
Olanca: Bütünü, tamamı.
Onikidaş oyunu: Oniki fasülye tanesi ile oynanan bir çizgi oyunu.
Ot gazmak: Çapa yapmak.
Ot gazması: Tarla kazmada kullanılan kazma çeşidi.
Oyan(uyan): Öte taraf.
Ö-ö
Ödek: Ödlek,korkak.
Örkünmek (ürkünmek): Taklidini yapıp kızdırmak.
Örtmen: Öğretmen
Örüzger: Rüzgar. 
Ösevü (ö uzun söylenir): Ucu yanar halde ya da ucu közlü odun parçası. Eskiden, ışık olmadığından geceleri yolda giderken bir ösevü ele alınıp sönmesin diye sallayarak yol ışıtılır öyle yürünürdü. 
Ötürmek: İshal olmak.
Ötürük: İshal.
P-p
Padar: Kalın odun.
Paken: İçine mısır koçanı doldurulan,etrafına seyrek çıtalar çakılarak ağaçtan yapılan dikdörtgen biçimli anbar.
Pakla: Fasulye.
Pakla çorbası: Taze fasülye, kuru fasülye  yemeği.
Pala: Eski giysilerden yapılan kırpıntı.(yatak ve yastık içine doldurulur)
Palak: Ayı ve eşek yavrusu.
Paldır: Sulak yerde yetişen geniş yapraklı bitki.
Pancar: Kara lahana.
Pancar çorbası: Kara lahanadan yapılan suluca yemek.
Paneyir: Panayır
Panti: Sığırlarının yeminin konulduğu kısım.
Paşak etmek: Fındık toplandıktan ve buğday hasadından sonra kalan taneleri toplamak.
Patak: Elde çamaşır yıkarken kullanılan kalın tahtadan yapılmış kötek.
Patlicen: Domates
Paytar: Baytar,veteriner.
Peh (peh vermek): Sahiplenmek için anlaşma sonrası verilen para.
Peğ (pe) (ğ vurgulanmadan e uzun söylenir): Arazi etrafına yapılan taş duvar.
Pelit: Meşe.
Peşgir (peçgir): Küçük el havlusu.
Pöşkü: Soba.
Peşdamal: Kadınların beline bağladığı el dokuması çizgili uzunca etek ve bezi.
Peyke: Evlerde,kahvelerde duvara bitişik olan,oturulan ve ev odalarında yatak da serilen tahtadan yapılmış genişçe ve alçak sedir,kerevet.
Peytambal: Sahipsiz, bakımsız. 
Pıllâmak: (ilk a ince )Pırlamak, uçmak
Pıllâ böcü: Uğur böceği.Pırtı: Giyecek.
Pızık: Yabani arı
Pızıkla(n)mak: Sığırların, pızık konduğu için huysuzlanması ve kurtulmak için bilinçsizce koşması.
Pilaf: Pilav
Pileki( bileki ): Mısır ekmeği pişirilen taştan yapılmış tepsi.
Pisik: Kedi.
Pisiklik (Sondaki i uzun söylenir): İlkbaharda tüylü ve top top çiçekler açan bir söğüt cinsi.
Pisik otu: Çiçekleri beyaz renkli ve yumuşak tüylü olan bir çayır çeşidi.
Poluk (O uzatılarak söylenir): Közde veya suda pişirmek için  koçanında taze mısır.Pontul: Pantolon.
Porçuk (porsuk): Taranmamış saç.
Portakal rengi: Turuncu.
Pörçük (pörümpörçük): Darmadağınık, karışık ve kirli saç.
Pörsük: Sertliği gidip yumuşamış.Balon top gibi nesnelerin havasının kaçarak yumuşamış hali.
Pörtlek: Gözlerin yuvasından çıkacakmış gibi irileşmesi, iri gözlü.
Pur: Yumuşak, sertlemiş topraktan oluşan bir kaya çeşidi.
Püsküt: (ikinci ü uzatılır)Bisküvi.
R-r, sesinin kullanımında bir değişiklik yok.
S-s
Sacayak: Ateşe kazan veya saç koymaya yarayan üç ayaklı araç.
Sadır: Çiş,sidik.
Sağan ( sahan) (ğ belirsiz söylenir): Büyük metal tabak.
Sakat: Yara.
Sakırtlak: Kan emen küçük bir böcek,kene.
Salım hayvan: Kırlara çobansız, başıboş ve otlaması için bırakılmış salınmış büyük ve küçükbaş evcil hayvanlar.
Sallancak: Salıncak.
Samut: Suskun, susan, az konuşan.
Samut suratlı: Anlamamış gibi durgun ve bönbön bakan
Sapa: Yol kenarında olmayan
Sapak: Dönemeç ,viraj,yol ayrımı
Saplavu: Kepçe.
Sapmak: 1- Geçerken uğramak. 2- Yolu değiştirmek.
Sarı: Kırmızı renk.
Sarıncalı: Eşek arısının daha küçük çeşidi.
Say: Yumuşak, sertleşmiş topraktan oluşan bir kaya çeşidi. Purdan daha serttir.
Sayıklamak: Yarı uyur yarı uyanıklık hali.  
Sayışmak: Oyunlarda başlamadan tekerleme söylemek.
Sebet: Sepet. Ham fındık vb. ağaç dallarından örülerek yapılan, ağzı geniş, aşağı doğru indikçe iki yandan daralan ve iki ayağı olan bir sırt sepeti. 
Secele: Secere, soyağacı.
Sekmen: Tahtadan yapılmış iki ayaklı küçük iskemle.
Selametlemek: Yolcuyu uğurlamak.
Seren: 1- Yer tezgahında dokuma yapılırken iplerin arasını açmak için kullanılan araçlardan biri. 2- Öküz arabalarında yük taşıyabilmek için kullanılan ağaçtan yapılmış teşkilat.
Sıbartlamak: Giyilen gömleğin kollarını veya bacaklardaki giysinin paçasını yukarı çekip kıvırmak.
Sıçan: FareSık: Mısırlar yetişirken aralarından sökülen fazla mısırlar.
Sık almak: Mısırların arasındaki fazla mısır bitkilerini kesip,kırıp çıkarmak.
Sırbat: Büyü.
Sibek ( sübek) : Beşikte havruz içine konulan ve sidiğin havruz içine akmasını sağlayan saz otu demeti.
Sifte etmek: Yeni çıkan bir meyveyi ilk defa yemek.
Siftin: İlk önce.
Sinnenmecek ( n, genizden çıkarılır):Saklambaç oyunu.
Sinmek ( n, genizden çıkarılır): Saklanmak.
Sivri gazma: Ucu sivri, pur eşmekte kullanılan bir kazma çeşidi.Soğulmak (O uzun söylenir): Süt veren hayvanların süt vermez olması.
Su dökmek: İşemek.Suvan: Soğan
Sülük: Salyangoz.
Sütliyen: Kırıldığı zaman beyaz renkli bir sıvı salgılanan bitki, sütleğen.Süzme: 1- Ayran ateşte ısıtıldıktan sonra torbadan süzülmüş hali. Kurutulup çökelek yapılır. 2- Birinci tanımdaki katı maddenin,  tazeyken az su ve şekerle ezilip üzerine pekmez dökülmesiyle yapılan bir tatlı.
Ş-ş
Şalgam: Tohumluk için ayrılan, fazlaca olgunlaşan hıyar.
Şaplak: Şamar
Şeytan gınası: Taşların üzerindeki likenlerin tükürükle ıslatılıp ele sürülmesiyle yapılan bir kına.
Şüfer: Motorlu taşıt sürücüsü.
T-t
Tabak (dabak): Hayvanların ağzında ve ayağında olan şap benzeri bir hastalık
Taflan: Karayemiş.
Tam: Samanlık,ahır
Tanış: Tanıdık.
Tavlanmak: Şişmanlamak.
Tekduran yere (Tekdurukene): Sebepsiz olarak.
Tekebızlık: Takla.
Tekelcek: Tekerlek şeklinde, yuvarlak. 
Tekellenmek: Yuvarlanmak.
Tekir: Direkler üzerinde yapılan ambar ,serender.
Telefun: Telefon
Telis: Kendirden yapılmış büyük çuval.
Tene: Buğday, fasulye gibi bitkilerin tanesi.
Terek: Mutfak rafı.
Terkisalah: Boş vermiş,dikkatsiz.
Teseltü: Masal.
Tevek: Üzüm, kabak gibi bitkilerin gövdesi.
Tezgere: Sığır gübresi, toprak, kum, harç gibi şeyleri taşımak için kullanılan; tahtadan yapılmış iki kişinin birer tarafından tutarak taşıdığı bir araç, sele.  
Tırız: Gergin, dar

Tıkız:Dar ve sert.

Tingildek: Bir ayağı kısa olup aksayarak yürüyen kişi.

Tingiltos oyunu: Tahterevalli
Tirki: ağaçtan oyularak yapılmış hamur yoğurma teknesi
Tirmit: Yenen bir mantar türü ve mantar türlerinin genel adı.
Toklu: Yaşına girmiş erkek kuzu, koç.
Tomar: Grup ,yığın.
Top pancar: Beyaz lahana
Tosarmak: Küserek suratını asmak.
Tostosmak: Toparlak ve şişman.
Topur: Daldaki fındık çotanağı.
Tömelmek: Çömelmek.
Töngel (N harfi genizden ve dilin kökü üst damağa değer şekilde harf sesi pek belli olmadan söylenir.): Muşmula.
Tırıçga: tırışka, işe yaramaz, yalancıktan.
Tırink (tırik): Peşin para, nakit ödeme. 
Tunar: Orman arasından ağaç (orman) kesilerek açılmış küçük bir alan.
Tüneklik: Tavuk kümesi.
Türkdonu: Kadınların giydiği bir çeşit şalvar. (Belinden uçkur veya lastik bağlanır. Şalvarın ağı ayaklara kadar iner.)
U-u
Uçgur: Pantolon, şalvar gibi giyeceklerin düşmemesi için bele bağlanan ip.
Ulâ: Erkekler için kullanılan bir hitap.
Urgan: hayvanları bağlamak için kullanılan ip.
Usulgene: Yavaşça.
Uşak: Çocuk.
Uyra: Rüya
Uz: İnsanlara soğuk davranan kimse.
Ü-ü
Üst (üstbaş): Vücuda giyilmiş giyecekler. (Git üstünü başını düzelt de gel.)
Üvendere: Koşumdaki öküzleri sürmek için kullanılan ucu sivri çivili ağaç sopa.
Üvez (Övez de denir): İnce sinek.
Üzülmek: İpin kopması
Üzüm ayı: 14 kasım - 13 aralık arasındaki ay.
V-v 
Varagel: Yük taşımada kullanılan ilkel teleferik.
Vara:  Var ya
Vıyaklamak: Ses çıkararak gitmek.
Y-y
Yaban adamı: Ormanlarda yaşadığını inanılan her tarafı kılla kaplı insan.
Yal: Köpek ve sığırlar için hazırlanan sulu yiyecek. Yalavu: Alev.
Yalavuz: Tek başına, yalnız.
Yalaş (Birinci a uzun söylenir): Mısır unu ,su, peynir ve tereyağından hazırlanan bir yemek.
Yalabu: Şimşek.
Yalavuladı: Şimşek çaktı.
Yallık: Sığır cinsi hayvanlara yal yapmak için biçilen ot vb. bitkiler.
Yalmaç: 1. Büyükbaş hayvanları, özellikle inekleri beslemek için ; çeşitli ot ve bitkilerin, mısır talaş ve saplarının büyükçe doğranıp biraz da kepek katılarak bir kazanda su içinde kaynatılmasıyla hazırlanan hayvan yiyeceği. 2. Sığırlara yedirmek için, evlerde sofra ve mutfaktaki bitkisel yiyecek artıklarının biriktirilen bölümü. 
Yamaluk: Giysilere yama için kullanılacak olan bez parçası.
Yamsuk: Eğri, yassı.
Yan horan: Karadeniz bölgesinde bir horon çeşidi.
Yavan: İneği süt vermez durumda olanlar için kullanılan bir sözcük.”Süt ,yoğurt “ gibi yiyecekler yok anlamında.
Yavan yaşuk (Yaşukdaki a uzatılır): Sütsüz, yoğurtsuz.
Yavşu: Tarlalarda yetişen, küçük yapraklı, ince dallı, toprağa halı gibi yayılan, saçak köklü bir bitki.Çorbası da yapılır.
Yaygı: Yere veya eşya üstüne serilen bezden yapılmış örtü.
Yaylım: Hayvanların otladığı yer, otlak.
Yaymak: Hayvanı otlatmak.
Yayuk: Yayık.
Yazlık: Yazın giyilebilen plastik veya bezden ayakkabı.
Yedilik: Düğününde sonra gelinin baba evine yapılan ziyaret.      
Yenide ( n genizden çıkarılır): Gelecek yıl.
Yenlik ( n genizden çıkarılır): Hafif.
Yerçile (ikinci e uzun söylenir): Yabani  yer çileği.
Yerişmek (yerüşmek): Yetişmek.
Yerük: Aş ermek.
Yesir: Savaşta, oyunda alınan esir.
Yeşil: Mavi renk.
Yığ(mak): Üst üste koymak.
Yığın: Mısır, buğday saplarının üstüste bir koni biçiminde yığılması. (Git yığından birez sap al da mala ver.)
Yiğidin (ilk i uzun,ğ belirsiz söylenir): 1-2 metre büyüyen uzun geniş yapraklı kötü kokulu, tütüne benzer bir ot çeşidi.
Örnek: Oturduğun yerde yidin bitmez. (Uğursuz ve kısmet kapatansın.)
Yol etmek: Misafiri kapıya kadar geçirerek uğurlamak.
Yonga (N genizden çıkarılır): Balta ile kesilen, yontulan odundan çıkan parçalar.
Yufga: 1- Sığ 2- Oklava ile açılıp sacda pişirilen yufka.
Yumak (u uzun söylenir): Yıkamak
Yusuf: Yusup
Yusup Yusup etmek: Korkmak, korkudan konuşamamk, kekelemek.
Yük etmek: 1- Taşınacak yük haline getirmek. 2- Bir kişiye iş yaptırıp zahmet etmek.
Yürek: Kalp.
Yüreği geçmek: Acıkmak.
Yüzüne gomak: Kaçan kızla ailesinin barışması.
Z-z
Zabah: Sabah
Zabaçca: Yarın,sabahleyin.
Zahra: Öğütülmek için hazırlanan tahıl.
Zati: Zaten.
Zebil: Çok fazla ,kullanılamayacak kadar fazla.
Zeğet: Akşama
Zelfi: 1. Selvi ağacı 2. Öküzlerin boyunduruğunda, koşum sırasında takılıp çıkarılan ucu çatallı sopa.
Zembil: Büyük sırt çantası.
Zencir: Zincir
Zerzebil: Perişan, dağılmış.
Zerzek: Hoppa kadın
Zevzek: Geveze, boş konuşan.
Zıpçuk (zapcuk): 1- İnce ağaç dallarının kabuklarından ya da içi boş ot gövdelerinden yapılan bir düdük. 2- Taze fasülyenin ipliği
Zıpka: Arkası bol, bacakları dar erkek pantolonu.
Zırzop: Değersiz, kabasaba, uyumsuz kişi.
Zıva ( a, uzun söylenir): Görele’nin bir köyüne verilen isim olmakla beraber özellikle Görele ve Giresun tarafını belirtmek için kullanılır.
Zibidi: 1.Giyimiyle toplumundan farklı, kısa ve dar giyimli erkek. 2. Yersiz zamansız, gereksiz davranışlarda bulunan kişi.
Zumbuk: Yumruk.